Zihin, beden ve ruh.. ücünü böyle ayırınca içinizde kalabalık varmış gibi görünüyor değil mi:)? Ama ayrıldığında değil aslında, karıştığında karmakarışık bir kalabalık oluyor içimiz. Hani kalabalıkta, herkes biryere koştururken hissedilen değişik bir yalnızlık duygusu vardır ya.. Hem kalabalık olması 'bi ses" der avunursunuz, hem de yalnızlığınızı perçinleyen tüm duygular her yanınızdan geçen her bir yabancıyla perçinleşir. İşte kendine dönmeden, kendine özenmeden, ve bazen kendine öncelik vermeden girdiğimiz her iletişim kazası öyle bir anın fotoğrafını koyuyor ruhumuzun vitrinine. Dügusal bir yiyici isek, abur cuburlara, içe dönük üzüntü seçici isek, kumandayla koltuğa, üzülünce kendini dışarı atanlardan isek, amaçsız bir hedefe doğru plansızca gitmeye yönleniriz. Bunların her biri, amaçsızken zarar olabilirken, bir durup kendinize dönüp, karar olarak alındığında ferahlatıcı olabilir halbuki. İlki kendine hediye, ikincisi spor, üçüncüsü kafa dağıtma olabilecekken, 'kaçış' olarak kalıp, iyileşmenin bir parçası olma şansını kaybeden bir tecrübeye dönüşür.
Peki bu, herşeyi değiştiren seyahatlere, (hem de ücretsiz yolculuklar bunlar) nefesimizle ve düşünerek nasıl çıkabiliriz? Birkaç yöntem ile, etrafımızı içimizden toplamaya başlamak, desem?

Comments